Ergün Ucatürk
Türk dünyası, Türkistan’dan Güney Kafkasya’ya, Anadolu’dan Balkanlara, Orta Doğu’dan Akdeniz’e uzanan birçok önemli konumlardan oluşmaktadır. Konumlardan birisi, Doğu Akdeniz’de vazgeçilmez konumda yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk dünyasının can damarı olan Kıbrıs Türklüğünün varlığı ve Kıbrıs adasıdır.
1983 yılından itibaren Kıbrıs adasının kuzeyinde bağımsızlığını ilan edip Türklüğünü müdafaa etmek için varlığını sürdüren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) yer almaktadır. Bölge son zamanlarda siyasi durumlardan ötürü adanın güneyinde Rum yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin baskısıyla Batı’da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB) tarafından hedef alınmaktadır. Nedeni ise, Kıbrıs Türk’ünün haklı millî davasının Batı gözünde “işgal” olarak adlandırılması, KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilâtı’na (TDT) “gözlemci üye” olarak kabul edilip ardından Cumhurbaşkanının Azerbaycan’a resmî ziyaret gerçekleştirmesidir.
Yazıda esasen Kıbrıs sorununa değinilirken ilk olarak tarihsel arka plana genel bir bakışın ardından güncel durumlara doğru gelinmiştir. İlaveten 2023 yılının Ekim ayında KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın kritik “Kıbrıs Türk Devleti” açıklaması da yazının temel odak noktasıdır. Bu nedenle yazıda KKTC, “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KTC) olarak değerlendirilmiştir.
Tarihsel Bir Genel Bakış
Kıbrıs Türklüğünün temelleri, 1571 yılında Osmanlı Devleti’nin Türk kanıyla Kıbrıs’ı fethetmesiyle atılmıştır. Türklerin bölgede hakkı olması, Kıbrıs’ın tarihte “işgal edilen” değil, “fethedilen bir ülke” oluşudur. Fethin ardından bölgeye yaklaşık 30 bin Kıbrıs fatihi kendi aileleriyle birlikte adaya yerleşmiştir. Adada Türk otoritesi, 307 yıl devam etmesinin ardından 1878 yılında askerî ve siyasi zaruretler ile İngiltere’ye bırakılmıştır.[1]
Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan Antlaşması’yla temellerinin atılmasının ardında Kıbrıs Türkleri hususunda da anlaşmaya varılmış idi. Nitekim antlaşmaya göre, adadaki Türklerin kendi vatandaşlıklarını seçme hakkı verilerek Türk vatandaşlığını seçmeleri hâlinde Türkiye’ye göç edecekleri ifade edilmiştir.[2] Bunun neticesiyle adada Türk nüfusu karşısında Rumlar, ciddi çoğunluk elde etmişlerdir.[3]
- Dünya Savaşı sonrası Rumların da dâhil olduğu Yunanistan’la birleşme planı olan “Enosis” hız kazanmış, Kıbrıs Türklüğü daha da tehlikeye girmiştir. Kıbrıs Türkleri, Rumların, “Enosis” tezine karşılık Türkiye’nin bölgede varlığına işaret adına “Taksim” tezini ortaya koymuşlardır.[4]
Adada İngiliz yönetimi devam ederken Yunanistan, adanın kaderini “ortak self determinasyona” (kendi kaderini tayin etme) dayandırırken Türkiye Cumhuriyeti, bölgedeki Türklerin hakkını korumak adına “ikili self determinasyonu” savunmaktaydı.[5] Belirtmek gerekir ki, Türkiye’nin o süreçteki bu tutumu, günümüzdeki “iki devletli çözüm” ile aynı anlama gelmektedir.
11 Şubat 1959 yılında Zürih Antlaşması’yla temelleri atılan Rum-Türk yönetiminden oluşan ortak bir devlet anlayışına ek olarak 19 Şubat 1959 tarihinde Londra Antlaşması’nda eklemeler yapılmıştır.[6] Devlet yapısı ve idaresinde adadaki nüfus oranla Bakan Kuruluna da yansımıştır. Bakanlar kurulunda 7 Rum, 3 Türk ve Dışişleri, Savunma ve Maliye bakanlıklarından birisi Türk kökenli bakanı atanacağı ifade edilmiştir. Nitekim yasama yetkisi Temsilciler Meclisi’nde iken meclisin %70’i Rumlardan ve sadece %30’u Türklerden oluşmaktaydı.[7] Bu durum hem toplumlar arası hem de Temsilciler Meclisi dâhilinde kimlikler arası üstünlük göstergesine itmiştir.
Rumlar, Kıbrıs adasında iki toplumlu bir Kıbrıs Cumhuriyeti’ni baskıcı sayılarıyla tek toplumlu hâle çevirme amacında olmuştur. 1963 yılında Türklere yönelik gerçekleşecek kitlesel saldırılar ve devamında 1964 yılında birçok gerilim ise Rum lider III. Makarios’un tek taraflı olarak 1960 Antlaşmalarını feshettiğini açıklamasıyla giderek tetiklenmiştir.[8]
Antlaşmaların feshedilmesiyle birlikte Kıbrıs’ta Türkler kendi haklarını savunmak adına “Türk Yönetimi” adında bir adım atılmıştır. Bu süre zarfında Yunanistan ile Türkiye arasında yükselen bir gerilim söz konusu iken bu süreç herkesin aşina olduğu, Kıbrıs Türklüğünün savunulması adına 1974 Barış Harekâtı gerçekleşmiştir. Üç garantör devletin bulunduğu ve Rum kesimi tarafından ihlal edilen antlaşmanın 4. Madde gereğince Türkiye Cumhuriyeti, antlaşmanın ihlali gerekçesiyle bozulan düzeni tekrardan kurmak amacıyla bahsi geçen barış harekâtını gerçekleştirmiştir.[9]
Sonuç olarak 17 Haziran 1983 tarihine gelindiği zaman Türkiye’nin Kıbrıs’ta en baştan itibaren “iki taraflı self determinasyon” -bir diğer ifadeyle- “iki devletli çözüm” fikrine geri dönmüş ve adanın kuzeyinde kendi garantörlüğünde KKTC adı altında Kıbrıs Türklerinin kendi yönetimini ilan etmiştir.
Kıbrıs’ta Rumculuk ile Türkçülüğün Farkları ve Türklere Yönelik Katliamlar
- asırda gerçekleşen Yunanistan Bağımsızlık Savaşı’nın 1821 yılındaki Mora İsyanı, Kıbrıs adasını etkilemiş ve devamında zaman ile adada başlayan Helen milliyetçiliği söz konusu olmuştur.[10] Kıbrıs’ta Helen milliyetçiliğinin ideolojik söylemlerle savunduğu temel üç unsur mevcuttur:
İlki, Helenizm temelli Yunan milliyetçiliğinin benimsenmesi ve adada Yunan bayrağının ve Rumlar tarafından şart olarak ileri sürülen bir marşın istifade edilmesidir. Bunun temelinde genel olarak Rum kesiminin Helenistik bir yapıda olan Yunan milliyetçiliğine bağlı olması belirtilmiştir. İkinci unsur, adada eşitlik ve adalet prensiplerinin bırakılması ile “öteki”nin yok sayılmasıdır. Bu durum Kıbrıs’ta Rumların etnik kimlik ayrımcılığına gitmesinde öte bir durum değildir. Üçüncü ve sonuncu unsur ise, Türkiye’nin Kıbrıs Türklüğünü savunması adına 1974’de gerçekleştirdiği “Ayşe tatile çıksın”[11] şifreli askerî operasyonun neticesinde adanın kuzeyinden güneyine göç eden Rum etnik kökenli kesimin topraklarına geri dönmesi, milliyetçi tutumlarının en önemli ideali olarak varsayılmaktadır.[12]
Radikal etnik Rum ayrımcılığının yansımaları, “Ethniki Organosis Kiprion Agoniston” (EOKA – Kıbrıslı Savaşçıların Millî Örgütü) adlı terör eylemleri gerçekleştiren örgütle olmuştur. Temel amaçları ise “Enosis” planı olmuştur. Daha önce de ifade edildiği gibi bu plan, bölgede Türk varlığına karşı şiddetli terör eylemleri gerçekleştirerek Kıbrıs’ı Yunanistan’la birleştirme hedefidir.[13] Adada Rumların, Türklere yönelik baskıcı tutum karşısında EOKA’ya karşı faaliyete geçen ve Kıbrıs Türklüğünü savunan Türk Mukavemet Teşkilâtı (TMT) olmuştur. TMT’nin tamamen faaliyete geçmesi ise 1963 yılında gerçekleşen, “Kanlı Noel” olarak bilinen Türklere yönelik şiddet eylemlerinin ardından artmıştır.[14]
Kıbrıs adasındaki kuzeyde benimsenen Türk milliyetçiliği anlayışı ile güneyde mevcut olan Rum milliyetçiliği anlayışı. Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türk milliyetçiliği, adada iki devletli anlaşmayı ve barış içerisinde yaşamayı teşvik etmektedir. Fakat adanın güneyindeki Helen yahut -bir diğer ifadeyle- Yunan milliyetçiliği uzantılı Rum milliyetçiliği, adada tek etnik kökenli yönetimi desteklemektedir ve kendi etnik kökenlerinden olmayanlara ise ayrımcı, şiddet temelli tutum sergilenmektedir.
Kıbrıs’ın Türk Dünyasındaki Yeri:
Mavi Vatan ve Türk Devletleri Teşkilâtı
Türkiye Cumhuriyeti’nin son dönemlerdeki kıta sahanlığını önemsemesi ve bunu bir millî dava olarak görmesi hem Türk devleti hem de Türk dünyası açısından kritik yere sahiptir. KTC ise, Mavi Vatan’da oldukça kilit noktada yer almaktadır. KTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Azerbaycan’a gerçekleştirdiği ziyarette; KTC’nin jeopolitik öneminin ciddiyetine ve bu durumun getirdiği sorumlulukları Türk dünyası jeopolitiği konumunda role büründüğünü ifade ederek: “KTC sadece bir toprak parçası değildir. Egemenlik hakları, deniz yetki alanları, kara suları, ekonomik münhasır bölge halklarıyla bütün Türk dünyasının Doğu Akdeniz’deki, Mavi Vatan’daki temsilcisidir”[15] demiştir.
Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki uzun süredir devam eden Akdeniz’deki gerilimin en temeli kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge üzerine gerçekleşmektedir. KTC’nin bağımsız bir devlet olarak uluslararası kamuoyu tarafından tanınması durumunda, dolaylı olarak Türkiye’nin ve diğer bağımsız Türk devletlerinin Doğu Akdeniz’de jeopolitik üstünlük sağlayacağına işarettir. Aynı zamanda stratejik üstünlük ve millî bir tutum anlamına da gelen Mavi Vatan, bölgedeki bulunmuş ve bulunacak doğal gaz rezervlerinde hak sahibi olmasında da rol oynayacaktır.[16] Fakat hem Yunanistan hem de Rum yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti ile kıta sahanlığı ihtilafı yaşayan Türkiye, KTC ve Mavi Vatan’ı uluslararası sistemde tanınırlığını ve kabul edilmesini hedeflemektedir.
Mavi Vatan’ın yanı sıra KTC’nin önemi Türk dünyasında oldukça önemlidir. Nitekim Türk devletlerini bir araya toplayan TDT, bu durumda önde gelmektedir. 11 Kasım 2022 tarihinde TDT’ye gözlemci üye olarak kabul olmuştur. Bu durum, KTC’nin Türk dünyasında bağımsız Türk devletleri ile ilişkileri geliştirmek adına çok önemli bir fırsat olmuştur. Aynı zamanda belirtmek lazımdır ki KTC, resmî adıyla ilk kez bir uluslararası örgüte statü sahibi olarak yerini almıştır. Bu tarihi adımı KTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar şu sözlerle ifade etmiştir: “Devletimiz, uluslararası bir örgütte ilk kez anayasal adıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak bu statüyü kazanmıştır. Tarih sayfalarına geçecek milat niteliğindeki bu unsur, bizim için ilave bir gurur vesilesidir. Özbekistan’ın Semerkant kentinde 9. Türk Devletleri Teşkilâtı Liderler Zirvesi’nde oy birliğiyle kabul edilen gözlemci üyeliğimiz, bizi ziyadesiyle mutlu etmiştir.”[17]
Adanın güneyindeki Rum kesimi tarafından yönetilen Kıbrıs Cumhuriyeti, AB’ye üyesidir. Bu nedenle KTC’nin TDT’de statü kazanması, AB tarafından kabul edilmeyerek reddedilmiştir. Avrupa Komisyonu Sözcüsü Peter Stano yaptığı açıklamada: “Örgüt üyelerinin onayını bekleyen bu karar üzücüdür ve örgütün birçok üyesinin toprak bütünlüğü ilkesine ve BM Şartı’na güçlü destek ifade ettiği gerçeğiyle çelişmektedir” ifadelerini sarf etmiştir. Aynı zamanda bu durumu -bir diğer ifadeyle- uluslararası hukuk ihlali olarak saymaktadır.[18]
Hâlihazırda Macaristan ve Türkmenistan ile birlikte “gözlemci üye” statüsünde yer alan KTC, diğer iki Türk devletimize kıyasla örgüte tam üye olma ihtimali daha düşüktür. Bunun nedeni ise, daha önce de bahsedildiği gibi, “tam üyelik” durumunun “uluslararası hukuk” ihlali olarak görülüp Batı merkezli ciddi ambargolarla karşı karşıya kalacağı riskini taşımasıdır. Bu durumdan dolayı Türkiye dışında diğer Türk devletlerinin KTC’yi hem örgüte tam üye olarak hem de resmî olarak bağımsız bir devlet olarak kabul etmesine engel olmaktadır. Fakat bu durumun gelecek yıllarda değişen dünya düzeninde aksi durumunun olmayacağı anlamına da gelmemektedir. Bunun yanı sıra gözlemci üye statüsünde bulunması durumunda, ilerleyen süreçlerde Kıbrıs Türklüğünün, Anadolu, Kafkas ve Türkistan Türklüğüyle iç içe olacağı gerçeğini ortaya koyacaktır. Kültür, eğitim ve ekonomik iş birliklerin gerçekleştirilmesi, Kıbrıs Türklerini Türk dünyasına daha da bağlayacaktır.
KTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın Resmî Azerbaycan Ziyareti
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz günlerde 14 Ekim 2023 tarihinde KTC Cumhurbaşkanı’ndan Azerbaycan’a tarihi bir ziyaret gerçekleştirildi. Resmî olarak gerçekleştirilen bu ziyarette KTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev kabul etti.
Azerbaycan-KTC ilişkilerinde tarihi bir yere sahip olan bu resmî görüşmede, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar: “İki ülke arasındaki etkileşimin geliştirilmesi bizim için çok önemli. Azerbaycan’la eğitim, kültür, ekonomi gibi her alanda bağlarımızı geliştireceğiz”[19] ifadesiyle geleceğe yönelik -deyim yerindeyse- umutlu bir ışık yakmıştır.
Taraflar arasında düzenlenen görüşmelerde Türk dünyası halkları arasında tarihi bağlara dayalı ilişkilerin daha da genişletilmesinde ve bu alanların da insani, kültürel, eğitim ile spor alanlarında iş birliklerin attırılması hususun değinilmiştir.[20] Ek olarak ise Azerbaycan’ın daha iyi tanıtılmasına dair KTC’de çeşitli etkinliklerin düzenleneceği ile aynı zamanda ülkede “Azerbaycan Evi”nin açılması yönünde adımların atılacağı ifade edilmiştir.[21]
KTC Cumhurbaşkanı Tatar, Azerbaycan ziyaretinde gözlemci üyesi olduğu TDT’nin önemine değinmeden de geçmemiştir. Türk devletlerinin birlikte başarılı adımlar atabileceğine inanan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar: “Azerbaycan ziyareti bizim için çok değerli. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye’nin desteğiyle bağımsızlık mücadelesine devam ediyor. Bizi birbirimize bağlayan halkımıza ve kahramanlarımıza teşekkür ediyorum, Azerbaycan’a yapılan bu ziyaret önemli bir olaydır”[22] ifadelerinde bulunmuştur.
KTC’nin Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Azerbaycan’da Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i ziyaret etmesi sırasında dikkat çeken bir husus yer almaktadır. Bu husus Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde ayrılıkçı Ermeni çetelerine karşı 19-20 Eylül 2023 tarihli antiterör harekâtı hakkında olmuştur. Cumhurbaşkanı Tatar, KTC’nin bu süreçte Azerbaycan’ı sonuna kadar desteklediğini vurgulamıştır: “10 Kasım Üçlü Deklarasyon hükümlerinin aksine, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin Erivan’da varlığını sürdürmesi Azerbaycan’ın Karabağ bölgesi bölgesel barış ve istikrara ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.”[23]
Tüm bunların yanı sıra özellikle Türk karşıtlığıyla bilinen bazı uluslararası kamuoyu ve devletlerce KTC’nin TDT’de gözlemci üye olarak yer alması tepkilere neden olmuştur. Cumhurbaşkanı Aliyev, Ersin Tatar ile görüşmesinde bu hususa değinmiştir. Aliyev, KTC’nin Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı ile İslam İşbirliği Teşkilâtı’nda da uzun bir süredir gözlemci üye statüsünde bulunduğu ve bu nedenden dolayı TDT’de de benzer statüde olması son derece mantıklı bir örnek olduğunu ifade etmştir.[24]
KTC’nin kalkınması Türk dünyasıyla mümkün olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin KTC ile eğitim ve kültürel adımlar atması bölgedeki Kıbrıs Türklüğü ve Türkleri adına pek mühimdir. Fakat tek Türkiye’nin oluşu yeterli değildir. Daha önce de bahsi edildiği üzere Cumuhrbaşkanı Tatar’ın Azerbaycan’ı ziyaret edişinin ardından basına yanıyan önemli bir haber yer almaktadır. Bu haber; KTC-Azerbaycan Üniversiteler Birliği’nin kurulacak olmasıdır. KTC’deki üniversitelerin Bakü’de tanıtılmasıyla birlikte “Kıbrıs Üniversiteleri Tanıtım Günleri ve Etkinliği” düzenlenmiştir. Millî şuurun yaygınlaşması, en başta kültür ve eğitim alanlarıyla gerçekleşeceği malûmdur.[25] Bu nedenle KTC-Azerbaycan ilişkilerinde bu adımların atılması ve aynı zamanda: “üç devlet, tek millet” ifadesi adı altında iş birliğine yönelilmesi, İsmail Gaspıralı’nın: “Dilde, fikirde, işte birlik” şiarı örneğinde de olduğu gibi benzer somut adım olarak atıldığına işarettir.
Tüm bunların yanı sıra Azerbaycan’ın KTC’yi hâlihazırda resmî tanıma ihtimali gerçekçi dış politika açısından mümkün gözükmemektedir. Çünkü Rusya-Ukrayna Savaşı’yla Avrupa’da mevcut Rus Enerji Krizi’nden dolayı AB’nin enerji koridoru olarak Güney Kafkasya’yı esasen de Azerbaycan’ı “seçenek”ten öte “zorunlu” olarak görmesini engelleyebilir. Azerbaycan’ın KTC’yi tanıması ihtimalinde AB, Azerbaycan ile olan enerji tedariğini kesmek ile tehdit etme riski de mevcuttur. Lâkin Azerbaycan-KTC ilişkilerinde atılacak eğitim, kültür ve ekonomik temelli girişimlerin tohumları, gelecek senelerde ekilen tohumlardan neticesini elde etmeye yarayacaktır.
Uluslararası Kamuoyunda Tanınırlık Durumu:
“KKTC” yerine “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”
KTC’nin Rum yanlısı kesimler tarafından “ayrılıkçı” ve “Türkiye’nin işgal ettiği bölge” olarak ifade edilmesi, şüphesiz uluslararası kamuoyunda Türk yönetimine baskı oluşturma girişiminden başka bir durum değildir.
Aynı zamanda Rum kesiminin kendisine “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak uluslararası kamuoyunda tanıtması, KKTC’ye yönelik “kuzey” ifadesine işaret etmektedir. Nitekim anlaşılmaktadır ki, bölgede ada yönetiminin gerçek yöneticileri olarak kendilerini gören Rumlar, 1950-1960’larda olduğu gibi yine benzer tutumda devam etmektedirler. Bu duruma ek olarak Batı’nın Türkiye üzerindeki etkisini artırmak adına girişimlere devam eden Rum tarafı, Berlin’i de dâhil etmektedir. Baskılar neticesinde Berlin’in, KTC’nin Kıbrıs adasında Türkiye tarafından uluslararası hukuk ihlali ile işgal edilen bir bölge olduğu ifade edilmiştir.[26]
KKTC’nin yapması gerektiğini Cumhurbaşkanı Ersin Tatar 5 Ekim 2023 tarihinde yaptığı açıklamada: “Bu işin kuzeyi, güneyi kalmadı, madem Rum kesimi bütün ada yönetimi bizdedir diyor, biz de kuzeyi kaldırıyor, ‘Kıbrıs Türk Devleti’ ve bütün denizlerde hak iddia ediyoruz”[27] ifadesi çok kritik bir hamle olmuştur. Nitekim “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adından “kuzey” ifadesinin çıkarılması, Kıbrıs Türklerinin, bölgede herhangi bir federasyon yahut birleşme eğiliminde olmadığına işarettir. Cumhurbaşkanı Tatar’ın bu ifadesi -deyim yerindeyse- Kıbrıs’taki uzun süreli devam eden bu gerilimin tek çıkışı, “iki devletli çözüm” olduğuna işarettir. KTC’nin bu adımı, Akdeniz’de daha önce ifade edildiği gibi Mavi Vatan davası başta olmak üzere Türkiye, KTC ve Türk dünyası adına çok önem arz etmektedir.
KTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 2023 yılının Ekim ayında Ankara’da gerçekleştirdiği ziyaret esnasında KTC’nin uluslararası kamuoyunda tanınması adına girişimlerde bulunan Türkiye’nin tutumu, Kıbrıs Türkleri için çok önemli olduğunu ifade etmiştir.[28]
Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki denge politikasından dolayı Rusya’nın Kıbrıs’taki Türk devletini tanıma ihtimalinin olduğu durumu belirtilmiş idi. Bu durumu genel olarak 2023 yılının Ağustos ayında KTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun: “Rusya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşayan Rus vatandaşlarına ofis açmak, konsolosluk hizmeti vermek istiyor”[29] ifadesiyle gündeme gelirken bakan, bu girişimin bir “tanıma” olmadığını ifade etmesi, yanlış anlaşılmaların önüne geçmiştir. Fakat Rusya’nın bölgede resmî bir ofis dahi açması ilerleyen süreçlere ihtimalleri az da olsa güçlendirebilir.
Birçok Avrasyacılara göre, AB ve ABD’nin Kıbrıs’ta resmî olarak mevcut bir Türk yönetimini istememesi, bölgede KTC yanlısı bir Rusya’nın kendisini göstereceğine işaret ettiği söylenmektedir.[30] Fakat bilinmesi gerekir ki, Rusya, Ukrayna’daki savaş nedeniyle ciddi ambargolarla karşı karşıya kalmış olması, ciddi ekonomik ve siyasi krizlere itilmesine neden olmuştur. Bu nedenle KTC’nin Rusya tarafından resmî olarak tanınması mevcut konjonktür çerçevesinde mümkün gözükmemektedir.
Bölgede “iki devletli” çözüme karşılık Yunan basınının “tek devletli çözüm” diretmesi; “Like Azerbaijan, the Cyprus Impasse Must Also Be Resolved With a One-State Solution” (Azerbaycan Gibi Kıbrıs Çıkmazı da Tek Devletli Çözümle Çözülmeli) gibi benzer haber başlıklarıyla kendini göstermeye devam etmektedir. Bu durumu ise Karabağ’daki sorunun Türkiye tarafından Azerbaycan lehine “tek devletli çözüm” olarak tercih edilmesini, Kıbrıs’ta da tekrarlanması gerektiği ifade edilmektedir.[31]
Türkiye’nin dış politikadaki hamleleri şüphesiz millî çıkar odaklı olmalıdır. Yunan basınının Azerbaycan üzerinden iddialarda bulunmaları beklenilen durumlar arasında yer almakta idi. Fakat tüm bunlar tarihsel süreçlerin göz ardı edilerek değerlendirilmesi imkânsız bir durumdur.
Karabağ’daki durumlarda Azerbaycan bölgenin gerçek sahibi ve Karabağ davası, Azerbaycan Türklüğünün haklı ve millî davası idi. 1918 yılında 31 Mart Soykırımı, 1990’larda ise başta Hocalı Soykırımı ile Kara Yanvar (20 Yanvar yahut 20 Ocak) ile Ermeni çetelerinin Azerbaycan Türkleri üzerindeki terör rüzgârlarını estirmiştir. Bu durumların gerçekleşmesi, Ermenilerin, Türk düşmanlığını vahşi hâle getirmesi, günümüzde gelinen sürece işaret etmiş ve ezelden ebede olduğu gibi tek çıkar yolun “Azerbaycan lehine tek devletli çözüm” olduğu kendini belli etmiştir. Benzer şiddet, baskıcı tutumlar, Rum çetelerince Kıbrıs Türklerine yönelik gerçekleştirilmiş fakat buna rağmen Rumlar lehine “tek devletli çözüm” yine baskıcı Rumlar tarafından öne sürülmüştür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023 yılının Eylül ayında basına verdiği bazı demeçlerde KTC’nin bağımsızlığını desteklediğini ve bu uğurda Türkiye’nin de bu yolda Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmaya devam edeceğini ifade etmiştir. Rum yönetiminin “federasyon” önerilerine karşılık olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Başka seçeneği tanımıyoruz” diyerek cevap vermiştir.[32] Nitekim tarihsel süreçlere bakıldığı zaman ortak yönetimde Rum kesiminin Türk kesiminin haklarını -deyim yerindeyse- ezerek yok saymaya çalışmıştır. Bu nedenle adada “tek devletli çözümün” asla gerçekleşmeyeceği ve gerçekçi bir politikadan tamamen uzak kandırmacalardan ibaret olduğunu göstermektedir.
Sonuç
Genel olarak bakıldığı zaman KTC’nin Doğu Akdeniz’deki varlığı başta kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi ve kıta sahanlığı olmak üzere aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti adına da aynı durumlarda stratejik jeopolitik konuma sahiptir. Mevcut konjonktürün değerlendirilmesi ve bölgede Türk menşeili bir devletin ve yönetimin bulunması çok önem arz etmektedir. Nitekim hâlihazırda başlamış olan ve gelecek yıllarda da ivme kazanacak “koridorlar savaşı” olarak adlandırılan hususta Turan coğrafyası, Türkistan, Güney Kafkasya, Anadolu ve Doğu Akdeniz’de Doğu-Batı ekseninde gerçekleşecek lojistik ve enerji koridorlarına kilit güzergâh olarak ev sahipliği yapmaktadır ve yapmaya devam edecektir.
Bunun yanı sıra millî açıdaki siyasi bakıştan fikriyat bakışına son sözleri ifade etmek gerekir ise, Kıbrıs Türklüğü, genel Türk tarihinin gözbebeğidir. Bölgede Türklerin varlığı hem tarihi hem de siyasi önem arz ettiği aşikârdır. Devlet adının; “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” yerine “Kıbrıs Türk Devleti” yahut “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olarak ifade edilmesi ile “Türk” adının devlet adında yer alması, dış politikada millî tavrımıza ışık tutacaktır. Aksi hâlde bölgede Rumlar ile birleşme, Kıbrıs Türklüğüne, 1974 Barış Harekâtı’nda şehit olan askerlerimizin ve Rum çetelerince katledilen sivil Türk soydaşlarımızın kanlarına ihanetten ve hüsrandan ötesi olmayacaktır. Kıbrıs adasında tek yol; “iki devletli çözüm”den geçmektedir. Kıbrıs Türkleri ve KTC, yükseltilecek ve müdafaa edilecek Kıbrıs Türklüğü ile ilelebet payidar olacaktır.
Ergün Ucatürk: Siyasî Tarihçi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi. [email protected]
[1] Hamza Eroğlu, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Yaratan Tarihi Süreç ve Son Gelişmeler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 54, Kasım 2002, s. 739.
[2] Müge Vatansever, “Kıbrıs Sorununun Tarihi Gelişimi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 1487, s. 1495.
[3] Kudret Özersay, Kıbrıs Sorunu: Hukuksal İnceleme, Ankara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Araştırma ve Uygulama Merkezi, Araştırma Dizisi Nu: 32, s. 3.
[4] Bahadır Bümin Özarslan, Uluslararası Hukuk Açısından Kıbrıs Sorunu ve Avrupa Birliğinin Yaklaşımı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2007, s. 27.
[5] Kudret Özersay, a.g.m., s. 4.
[6] Müge Vatansever, a.g.m., s. 1499-1500.
[7] Hamza Eroğlu, Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Kıbrıs Barış Harekâtı, Emel Matbaacılık, Ankara 1975, s. 32.
[8] Mehmet Hasgüler ve Mehmet Uludağ, Devletlerarası ve Hükûmetler Dışı: Uluslararası Örgütler, Nobel Yayıncılık, Ankara 2004, s. 162.
[9] Sevin Toluner, Kıbrıs Uyuşmazlığı ve Milletlerarası Hukuk, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul 1977, s. 90.
[10] Niyazi Kızılyürek, Milliyetçilik Kıskacında Kıbrıs, (5. Baskı), İletişim Yayınları, İstanbul 2016, s. 75.
[11] Milliyet, Yıl: 25, Sayı: 9619, 14 Ağustos 1974, s. 1.
[12] Pınar Çağlayan, Kıbrıs’taki Milliyetçiliklerin Düşünsel Kökenleri ve Tarihsel Gelişimi (1878-2004), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2013, s. 97.
[13] İsmail Şahin, “Düşünceden Eyleme EOKA”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Sayı: 37, 2020 s. 24.
[14] Ulvi Keser, “21 Aralık 1963 Kanlı Noel, Kumsal Faciası ve Bugüne Yansımaları”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 23, s. 96-97.
[15] “Tatar, KKTC’nin Türk dünyasının Mavi Vatan’daki temsilcisi olduğunu söyledi”, TRT Haber, https://t.ly/6S7FA, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[16] Sema Kalaycıoğlu, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu ve Türkiye”, TASAM, https://t.ly/HoSpn, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[17] “Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilâtı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesini değerlendirdi”, KKTC Cumhurbaşkanlığı, https://t.ly/vaJD4, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[18] “EU rejects observer state status for Turkish-Cypriots in Turkic States body”, Ekathimerini, https://t.ly/iHNlj, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[19] “Northern Cyprus to develop relations with Azerbaijan in all spheres – President”, Trend, https://t.ly/2EXzf, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[20] “President of Azerbaijan Ilham Aliyev received President of the Turkish Republic of Northern Cyprus Ersin Tatar”, Azertag, https://t.ly/yA-Ub, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[21] “‘House of Azerbaijan’ to be inaugurated in Northern Cyprus”, Azernews, https://t.ly/y3Uqj, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[22] “Turkic states together can achieve bigger results – President of Turkish Northern Cyprus”, Trend, https://t.ly/5T8hR, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[23] “Turkish Republic of Northern Cyprus supports Azerbaijan’s anti-terrorist activities”, Azernews, https://t.ly/r7Jlo, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[24] “President of Azerbaijan Ilham Aliyev received President of the Turkish Republic of Northern Cyprus Ersin Tatar”, Azertag, https://t.ly/1Yr-F, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[25] “KKTC – Azerbaycan üniversiteler birliği kuruluyor”, Kıbrıs Postası, https://t.ly/m27CQ, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[26] “Berlin admits Turkish occupation for the first time”, In-Cyprus, https://t.ly/G0-p8, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[27] “KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar: Bu işin kuzeyi, güneyi kalmadı”, QHA, https://t.ly/YiRhf, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[28] “Tatar: KKTC’nin tanınması için Türkiye’nin çalışmaları önemli”, TRT Haber, https://t.ly/X9NO0, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[29] Busra Nur Cakmak, “Russian office in Lefkosa should not be interpreted as recognition: Turkish Cypriot foreign minister”, Anadolu Agency, https://t.ly/XkEdx, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[30] “Debunking Myth and Understanding Russia Stance on the Cyprus Problem”, Turkish Minute, https://t.ly/XuqbD, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[31] George Monastiriakos, “Turkey’s hypocrisy: Like Azerbaijan, the Cyprus impasse must also be resolved with a one-state solution”, Ekathimerini, https://t.ly/amKl9, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).
[32] İbrahim Altay, “Erdoğan signals better ties with Greece, Israel following meetings”, Daily Sabah, https://t.ly/Zn2cs, (Erişim Tarihi: 16.10.2023).